20 Mart 2016 Pazar

ŞEHİT MEHMET DOĞAN’IN ARDINDAN

ŞEHİT MEHMET DOĞAN’IN ARDINDAN
Hiç bu kadar sessiz olmamıştı Adana…
Tarihler 7 Ocak 2013’ü gösteriyordu. Gecenin karanlığında saatler 21.00 ‘i karşılarken Hakkâri ili Çukurca ilçesi Karataş Jandarma Sınır Karakolu’na tahmini 110 kişilik PKK terör örgütü canileri bir saldırı düzenledi. Kimimiz o saatlerde derin uykuda, kimimiz televizyon ekranlarında, kimimiz eğlence salonlarında, kimimiz de ayaklarımızı uzatmış sıcak sobalarımızın başında keyiften bir dakika çalıyorduk.
Kurşun sesleri gecenin karanlığını yardı. Gecenin kar beyazı sessizliğine inat, karanlık düşüncelerin ellerindeki silahlardan çıkan kahpe kurşunlar taze bedenler aradı. Mevsim kış, hava karanlık, kar diz boyu... Gençlerin gökyüzünde hilali seyredip, yıldızlara hayal kuracağı bir yaşta sıcak bedenler soğuk mermilerle tanıştı.  Kim bilir o saatlerde kana doymayan hain düşünceler yeni hangi planları kuruyordu. Bir de adına “KARDEŞLİK” demeleri yok mu? İşte en çok da adamı o yaralıyor. “Böyle kardeşlik mi olur?” diyesin geliyor. Kardeş kardeşin canına, malına, ırzına ihanet eder mi? Ne zaman bir kardeşlik türküsü dinlemeye başlayacak olsak, bir de bakmışız yüreğimizin orta yerine bir kahpe kurşun saplanıveriyor. Bir de “bu kan durdurulsun!” diye nutuk atanların ikiyüzlü yaklaşımları değil midir ki kardeşliğe en ağır darbeyi vuran?
Anlamıyorum. Beynimin zonkladığını hissediyorum. Yıllardır bin bir çabayla yazdığım Genco Çavuş hikâyelerinin efsununda kendi nefsimi sınav ederken ve o kahramanlığın ihtişamında kendi benliğimi bulurken; Televizyon ekranlarında seyrettiğim, ikiyüzlü canavarların, timsah gözyaşı döken neidüğü belirsiz kösele suratlı mahlûkların, suratsız suratlarına içimden geldiği gibi kusmak istiyorum.
Tarihler 9 Ocak 2013’ü gösterirken Adana Merkez Sabancı camiinde toplanan binler sukutu kendilerine rehber edindiler. Musalla taşında Al Bayrak’a sarılı tabutun içinde bir şehit vardı. Sanki Şehit Mehmet Doğan’a Akif yıllar önce sesleniyordu:
“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.”
Başlar dik, diller suskun, yürekler kan ağlıyordu. Adana hiç bu kadar sessiz olmamıştı. Ben dillerin susup, gözlerin bu denli konuştuğuna hiç şahit olmamıştım. Çok şehit cenazesi kaldırdım. Tabutuna sarılıp ağladıklarımda oldu, sağ yumruğumu havaya kaldırıp “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye haykırdığım da… Ya kabullen işlikti bu suskunluk, ya da öfkenin başlama noktasıydı.
Babam derdi ki; “ Ey oğul, sessiz atın tekmesi sert olur.”
Bir sessizlik hissediyorum. Fırtına öncesi sessizlik gibi bir şey…
Mehmet’imiz toprağa verilirken; bir iki hıçkırık sesi, imamın Kuran-ı Kerim okuması ve birkaç mermi sesinden başka bir ses duymadım.

Adana hiç bu kadar sessiz olmamıştı. Ve bir de iliklere kurşun gibi soğuk işliyordu. Mehmet’im aguşunu açmış peygamberine kavuşurken. 11.1.2013/ADANA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder